Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin TBMM Grup Toplantısında açıklamalarda bulundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik iddianamenin mahkemeye sunulduğunu hatırlatarak, "İddianamenin karalanması CHP’ye bir şey kazandırmayacak, bilakis korku ve kaygının tezahürü olarak değerlendirilecektir. Bu meyanda olmak suretiyle bizim iki konuda samimi ve sahici beklentimiz vardır. Yargılama hızla tekemmül ettirilmeli, siyasi kuşatmaya alınarak tavsamasına ve tartışılmasına daha fazla müsaade edilmemelidir. Geciken adaletin adalet olmayacağı ortadadır. kincisi; Daha önce de vurguladığım gibi, yargılama en başta TRT olmak üzere, tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmelidir. Türk milleti olan biten ne varsa görüp öğrenmelidir" dedi.
"İMRALI'YA GİDERİM..."
Süreç komisyonunun artık son düzlüğe girdiğini söyleyen Devlet Bahçeli, "Bundan sonra İmralı'ya gidecek heyetin tespitinin yapılması da muhtemeldir. İmralı'ya gidilmesi tartışmalarına nokta konulmalıdır. İmralı'ya gidilmesine ayak sürülmesinin bir manası yoktur. Hiç kimse bu ziyarete yanaşmayacaksa alırım yanıma 3 arkadaşımı İmralı’ya gitmekten imtina etmem. Mertçe özgüven içinde muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim" dedi.
İZİN İSTEDİ
Bahçeli, MHP grubuna "İmralı’ya gitmeme izin veriyor musunuz?" diye de sordu. Bahçeli ayakta alkışlanarak karşılık buldu.
Bahçeli'nin açıklamaları şöyle:
20 kahraman şehidimizin her birisine cenabı Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Kıymetli ailelerin ve Türk milletinin başı sağolsun diyorum. Bu elim olayın arkasındaki esrar perdesi elbette aydınlatılacaktır. Talep ve beklentimiz de budur. Askeri kargo uçağımızın düşmesinden hemen sonra, maksatlı yorumların iyi niyetten çok uzak olduğu açıktır. Dezenformasyon kampanyasının nerelere kadar uzandığı ortadadır. Resmi açıklamayı öğrenme zahmetine tenezzül etmeden, oturduğu yerden bilirkişilik taslayanlar ortadadır. Arama kurtarma çalışmaları devam ederken dahi yalan söylenlerin insanlıklarından şüphe duyulmalıdır.
"UÇAK DÜŞTÜ MÜ DÜŞÜRÜLDÜ MÜ?"
Askeri kargo uçağımız düştü mü ya da düşürüldü mü sorusunun cevabı elbet belirlenecektir. Zorlu ve sıkıntılı günleri devlet ve millet aleyhine bir dedikodu politikasına çevirenlerin maskesi indirilecektir. Kara kutunun deşifre edilmesine eş zamanlı olarak oluşturulacak raporu sabırla beklemeliyiz. Terörsüz Türkiye süreci son yüzyılda yakalamadığımız en önemli fırsattır. Türk milleti kalıcı bir bahar havasına kavuşacaktır. Terörü siyasi nema olarak kullanan nifak yuvaları çöküp gidecektir.
İBB İDDİANAMESİ
Yargılama hızla tekâmül ettirilmeli, siyasi kuşatmaya alınarak tartışılmasına daha fazla müsaade edilmemelidir. Geciken adalet adalet olmaz. İkincisi, yargılama en başta TRT olmak üzere tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmelidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik iddianamenin geçen hafta mahkemeye sunulduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi:
"Belediyeyi saran rüşvet ve yolsuzluk davasına havi 3741 sayfalık iddianame hazırlanmış ve mahkemeye sunulmuştur. Burada iddianamenin ayrıntılarına girecek değilim. Kaldı ki bu bizim işimiz de değildir. Artık Türk adaleti karar ve hükmünü verecektir. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. En başta CHP yönetimi olmak üzere, herkesin yargıya saygı duyması, hakim ve savcılara hakaret eden ahlaksız üsluptan sakınması gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü hepimiz için bağlayıcıdır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Herkes hukuk önünde eşittir. Hiç kimsenin ayrıcalığı ve imtiyazı yoktur. Ekrem İmamoğlu ve onunla birlikte yargılanan 105’i tutuklu 407 kişinin hakkında mahkemenin ne diyeceği, nasıl bir sonuca ulaşacağı, hükmü nasıl vereceği yakında belli olacaktır. İddianamenin karalanması CHP’ye bir şey kazandırmayacak, bilakis korku ve kaygının tezahürü olarak değerlendirilecektir.
Bu meyanda olmak suretiyle bizim iki konuda samimi ve sahici beklentimiz vardır ve şunlardır. Yargılama hızla tekemmül ettirilmeli, siyasi kuşatmaya alınarak tavsamasına ve tartışılmasına daha fazla müsaade edilmemelidir. Geciken adaletin adalet olmayacağı ortadadır. Hz.Mevlana’nın dediği gibi, adalet her şeyi layık olduğu yere koymaktır. ikincisi; Daha önce de vurguladığım gibi, yargılama en başta TRT olmak üzere, tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmelidir. Türk milleti olan biten ne varsa görüp öğrenmelidir.
"Aziz Atatürk’ün kurduğu CHP, adına eko-sistem denilen yapı tarafından satın alınmıştır"
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran devasa boyutlu iddiaların mahkemede görüşülmesi ve duruşma etapların doğrudan takip edilmesi aynı zamanda hukuk ve demokrasi güvenliğimizi de destekleyecektir. Dediğim gibi, iddianamenin ayrıntısına girmeyeceğim, zira her şey kamuoyunda biteviye tartışılmakta, bilen de bilmeyen de gece gündüz ahkam kesmektedir. Ancak bariz ve aşikar olan bir hususun altını kalın şekilde çizmenin de büyük bir ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim. O da şudur: Aziz Atatürk’ün kurduğu CHP, adına eko-sistem denilen, bununla mündemiç organize suç örgütü olduğu ileri sürülen mafyalaşmış bir oluşum tarafından, belediyenin kaynakları, yani devletin parası kullanılarak bedeli mukabilince satın alınmıştır.
İş bununla da kalmamış, müteakiben Türkiye’nin satın alınması konusunda ahlak ve yasa dışı rüşvet, ihalelerden komisyon ve yolsuzluk fırtınası esmeye başlamıştır. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin finansmanı amacıyla dehşet verici, dahası hırs ve ihtirasla perçinli gayri meşru, gayri hukuki bir tertip ve teşebbüsün içine girilmiştir. Zanlılar bellidir, ifadeler ve itirafçılar bilinmektedir. Türkiye’yi satın almak için rüşvet ve yolsuzluk kulvarından mıntıka temizliğine soyunanlar çok geç olmadan yakayı ele vermişler, Türk devletinin CHP kongreleri gibi satılık olmadığını çok şükür göstermişlerdir. Bize göre iddianamenin özü ve özeti budur.
"Emeklilerimizin parası CHP’nin para kulelerindedir"
Devamlı ekonomik sorunlardan bahseden CHP yönetimi, milletimizin verdiği vergileri, henüz bıyığı terlememiş yavrularımızın haklarını, emeklilerimizin umutlarını, çiftçilerimizin alın terlerini, esnaf, memur ve işçilerimizin nafakalarını gasp ederek siyaset operasyonuna alet etmişlerdir. CHP’nin göz kamaştıran deprem konutlarından tutun da yol, köprü, tünel, savunma sanayii ve şehir hastanelerine varıncaya kadar yapılan yatırım seferberliğini ve muhteşem eserleri eleştirmesi artık tamamıyla boşluktadır, boşunadır, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi beyhude bir çırpınıştır. Emeklilerimizin parası CHP’nin para kulelerindedir. Milletimizin helal rızkı dolandırılmış, belediye kasası boşaltılmıştır. Bunun adı hortumculuk değil, yüzyılın soygunudur. Ne hukuktan, ne demokrasiden, ne işsizlikten, ne enflasyondan, ne de ekonominin diğer konu başlıklarından bahsetmeye bu yolsuzluk markalarının yüzü kalmamıştır.
"1954 yılına kadar tam yüz yıl borç içinde yüzdük"
Dış yardıma dayanan Tanzimat Devletçiliği, Ermeni ve Rum Osmanlı vatandaşları arasında ilk sermaye birikiminin folluğu işlevi görmüştü. Fakat bu süreç üretim istikametine yönlenmediğinden dolayı yığılan borçlar, artan hayat pahalılığı ve yükselen enflasyon bir avuç kaymak tabaka dışında Anadolu insanını kasıp kavurmuştu. II.Meşrutiyet’in ilanından sonra dönemin müessir gazetelerinden birisi olan Tanin’de muhabir olarak çalışan Ahmet Şerif Bey Anadolu gezisine çıkmış, izlenimlerini, ilk elden tespitlerini, müşahede ettiği gelişmeleri gazetesinde yayımlamıştı. Ne hüzün verici bir tenakuzdur ki, boğaza nazır yalılarda şiir, musiki ve sohbet toplantıları keyifle yapılırken Anadolu kan ağlıyordu. Türk milleti Duyun-ı Umumiye denen bir zilletle sınanmıştı. İmparatorluğumuzun bütün gelirleri bir çeşme gibi buraya akmıştı. Hatta, İtalya Duyun-ı Umumiye’den aldığı borçla, yani bizim verdiğimiz krediyle, yine bize karşı yapılan Trablusgarp Savaşı’nı finanse etmişti. İlk borcu aldığımız 4 Ağustos 1854’den, son borç taksitini ödediğimiz 25 Mayıs 1954 yılına kadar tam yüz yıl borç içinde yüzdük.
"Milli Mücadele’de düşmanın hayallerini Türk süngüsüyle yıktık"
1882’den 1954’e kadar aralıksız 72 yıl borç ödedik. Nice badirelerden geçerek bugünlere geldik. Hamd olsun onurumuzdan, şerefimizden, var oluş haklarımızdan asla vazgeçmedik. Biliyoruz ki, bir Türk dünyaya bedeldir, dünyalar bizim olsa da bu cennet vatandan tavizimiz düşünülemeyecektir. Çayımıza koyacak şekerimiz yoktu, ama Çanakkale’de destanlar yazdık. Lambamıza koyacak gazyağı bulamıyor, yalnızca haşhaş yağı kullanıyorduk, ama Milli Mücadele’de düşmanın hayallerini Türk süngüsüyle yıktık. Çünkü yoksulluğu çekebilirdik, yokluğa dayanabilirdik, ama esarete, köleliğe, teslimiyete kesinlikle tahammül edemezdik. Yeri geldi silah bulamadık, mermi bulamadık, bunları alacak para bulamadık, kuru ekmekle öğün geçirdik, ne gam, ne tasa; elimize geçirdiğimiz küreklerle, dirgenlerle, çapalarla, taşlarla düşmana karşı koyduk. 19’uncu ve 20’inci yüzyılların zorlu dönemeçlerinde ekonomik saldırılarla milletimizi teslim alamayanların şimdiki varislerine, ülke olarak yükselişe geçtiğimiz bugünkü zaman diliminde boyun eğeceğimiz mi zannediliyor? Felaketimizin siyasetini yapmak üzere kuyruğa giren ahmaklara sessiz kalacağımız mı düşünülüyor?
"Işık diye milleti ateşe, sonu hüsran bir tünele çekmek için çırpınanlara affımız yoktur"
Türkiye’yi ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışanlara duyarsız, duygusuz ve dirençsiz olacağımız mı hesap ediliyor? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten mülhem diyorum ki, para yoksa buluruz, ordu yoksa kurarız, düşman çoksa mutlaka yeneriz. Yeter ki bir olalım, diri olalım, iri olalım, birbirimizin uzağı değil yakını olalım, karşılıklı hak ve hukukumuzu şartlar ne kadar vahim olsa da gözetmeyi ve müdafaa etmeyi bilelim. Işık diye milleti ateşe, sonu hüsran bir tünele çekmek için çırpınanlara affımız yoktur, müsamahamız yoktur, sabrımız yoktur, merhametimiz yoktur. Merhum Hocamız Prof.Dr. Mehmet Eröz, ekonominin soyut formül ve ilkeleri, sosyolojik muhtevayla doldurulmadığı takdirde, özü olmayan boş kalıplar olarak kalacağını söylemişti. Haklıydı, teşhisinde isabet kaydetmişti. Sosyoloji, hayatın görünüşte bildik olan taraflarının nasıl bir başka gözle görülebileceğini ve yorumlanabileceğini anlatır. Sosyolojik düşünmek, bugüne kadar tartışmasız kabul edilen, kesin olduğu iddia edilen görüşleri eleştirme ve sorgulama alışkanlığı kazanmaktır. İnsanın olmadığı, ahlakın, adaletin, özgürlüğün, sosyolojinin, felsefenin, tarihin, maneviyatın, değerlerin ve milli hassasiyetlerin bulunmadığı bir ekonomide sabah kalkar döviz kuruna bakarız, akşam yatar borsaya, faize ve enflasyona kafa yorarız. Bu kısır döngüden çıkmadıktan sonra bir asır geçse bile yine aynı sorunlarla boğuşmamız kaçınılmazdır. Üstelik CHP yönetimi gibi hem suçlu, hem de mütekebbir ve üst perdeden bakanların sahte sözleriyle ekonominin karalanmasına şahit oluruz.
"Modası geçmiş ekonomik düşünceler miras aldığımız kör noktalardır"
Ekonomi rakam, oran, yüzde, matematik, grafikten çok daha öte bir alandır, böyle de olmalıdır. Keynes’in dediği gibi, sorun yeni fikirlerde değil, içinde yetiştiğimiz zihinlerimizin her köşesine tutunmuş eski fikirlerdir. Modası geçmiş ekonomik düşünceler miras aldığımız kör noktalardır. Bize kendi çıkarlarımızı düşünen, birbirinden yalıtılmış, sürekli hesaplar yapan, zevkleri sabit ve doğa üzerinde egemen kişiler olduğumuzu kabullendirmek istediler. Görünmez el metaforuyla sömürünün çarkını çevirdiler. Piyasayı eşrefi mahlukat olan insanın önüne geçirdiler. 20’inci yüzyıl ekonomisinin yakasına rasyonel insan portresi astılar. Oysa her insanın rasyonel olması, her sakallının dede olması kadar saçma bir beklentiydi. Aslında hepimiz aynı şeylerden konuşuyoruz, fakat konuştuğumuz şeyin ne olduğu konusunda hala anlaşabilmiş değiliz. Alışıldık düşünce ve ifade kalıplarından kaçma mücadelesi veriyoruz, fakat henüz tam bir sonuç almış sayılamayız. Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha adil, daha insani, daha vicdani, daha hakkaniyetli, daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır. Bugünkü şartlarda dünya nüfusunun yüzde 20’si açlıkla ve yetersiz beslenmeyle yüz yüzedir.
"Önümüze dikilen bentleri birlikte aşmalıyız"
Açlık ve mutlak yoksulluğun hiç yenilmeyen veya israf edilmiş yiyeceklerin yüzde 10’uyla tamamen ortadan kaldırılması yapılan araştırmalarla ortadadır. Ne ekonomi eski ekonomidir, ne de dünya eski dünyadır. Çok yediğinden obez olan çocukların olduğu dünya ile hiç yemediğinden eti kemiğine yapışmış çocukların olduğu dünya korkunç bir çelişkidir, böylesi bir düzen Allah’ın nizamı olarak da görülemeyecektir. Ekonomide yeni bir hikayeye, milli ve manevi değerlerimizle temerküz etmiş yepyeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz. Hem büyümeyi, hem sosyal gelişmeyi, hem de sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlamak zorundayız. Önümüze dikilen bentleri birlikte aşmalıyız. Kronik ve konjoktürel hastalıkları kalıcı olarak tedavi etmeliyiz. Devletin kasasına sızan, milletin kesesini yağlamayan haramzadelerle hesaplaşmalıyız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni örümcek ağı gibi saran yüzyılın rüşvet ve yolsuzluk damarını kesip atmak hususunda sonuna kadar cesur olmalıyız. Türkiye ekonomisi toparlanma ve düze çıkma aşamasındadır. Enflasyon düşecek, hayat pahalılığı bitecek, kişi başına düşen gelir insanca yaşamaya dayanak olacaktır.
Ezcümle fiyat istikrarı, finansal istikrar ve makro ekonomik istikrar Allah’ın izniyle sağlanacaktır. Fakat bu amaca ulaşabilmek için yolsuzluk bataklığını kurutmak da mutlak bir zorunluluktur. Bizim temennimiz, herkesin ahlaki sorumlulukla elini taşın altına koymasıdır. Örtünme, beslenme ve barınma sorunlarının hep birlikte, vicdan seferberliğiyle üstesinden gelmek mümkündür. Karanlıktan şikayet etmek yerine bir mumda biz yakabilir, bu ışıkta ise yeryüzü refahına kısa zamanda ulaşırız".















































