İsyanımız ve vicdanımız pek yarım yamalak kalır!

Çünkü insanı ezen, ufalayan, kimini aşağı kendini ise üstün gören otoriter kültür, her ahval ve şeraitte aşağılıktır!

İcraatı da lisanı da aşağılıktır!

***

Birimizin felaketinin kendi felaketimiz olduğunu…

Bir ötekimizin kaybının kendi kaybımız sayılacağını…

Kendi başımıza gelende onun başına geleni…

Onun acısının kendi acımızın da kardeşi olduğunu fark etmezsek…

Katliamlar da durmuyor, tokatlar da, hakaretler de!

***

Zaten büyük çoğunluğu kahrolmuş bir kalabalığa dönüp “Bu ülkenin başbakanına yuh çekersen tokadı yersin” derken bu ülkenin başbakanı…

Yanındakiler de hiç durmadan “Olanlar Allah’tan… Olanlar Allah’tan” diye sesleniyordu insanlara.

Bu ikisini birbirinden ayıramazsın.

Yağmayı, aşırı kâr hırsını, kayırmacı denetimleri, patronla tokaları, maden örnektir diye övgüleri, 12 yılda 14 bine yakın işçinin işyerinde ölümünü, tüm ihmal, hata, ihtiras, arsızlık, yüzsüzlük, günah ve tamahların suçunu bir de “Allah’a” atıyorlar.

O vakit belki o “Yuh” da Allah’tan!

Belki Allah söyletiyor onu da yüzünüze yüzünüze.

Bırak tokadı da atacaksa Allah atsın; siz niye vuruyorsunuz tekme tokat!

Hem madenini övüp, katliam olmuşken ayağınızın tozuyla gelip patronun elini sıkarak “Bu maden daha yeni denetlendi. Çok güvenliydi” dediğiniz, müdürün karısını partinizden belediyeci yaptığınız madenin patronunu, nedense ancak üç gün sonra, “talimatlı haberler”le tek suçlu ilan ediyorsunuz ya…

Onu da bırakın, cezasını Allah versin!

***

Öyle ya…

Roboski’de 34 insan yatıyor.

Bombardıman emri o vakit Allah’tan…

Bombaları da Allah yağdırdı çünkü!

O yüzden zaten, Askeri Mahkeme “Kusurlu yoktur” kararı verdi.

Öyle ya…

Afyon’da cephanelikten 25 insanın, gencecik acemi askerlerin DNA’sı kazındı, analar babalar evlatları karıştırmasın diye.

Emri verenler serbest ve görevde; acılı aileler “mahkemeye hakaret”ten yargılanıyor.

Onları gece yarısı bile, oraya kamyon farıyla, insafsızlıkla Allah soktu çünkü!

Öyle ya…

Tersanelerde 100’den fazla işçi öldüğünde, “Burası tekstil atölyesi değil, işçiler ölebileceğini de bilmeli” diye buyurdu Tersaneciler, Deniz Tüccarları Başkanı!

Onun tersanesinde peş peşe üç işçi ölü yatarken yerde, Başbakan telefonda “İhaleden şikayetçi ol. Sen alırsın” diye fısıldıyordu büyük askeri ihale için.

O işçileri Allah çarpmıştı zaten!

Belli ki Başbakan’ın himayesinde, 6 yılda 7 bine yakın işçinin işyerinde katline nezaret eden ki İş Güvenliği Genel Müdürü’nün“Bunlar köylü. Toprağa basmaya alışmış. Yükseğe çıkınca düşüyorlar” diye ölüsünü bile suçladığı işçileri Allah alıp güverteye vurmuş, denemek için işçi doldudulmuş  filikayı denize sallayıp canlarını almıştı!

Öyle ya…

Siz fıs fıs ihale konuşurken, askeri tersanede Allah yan yana düşürdü gencecik askerleri!

Öyle ya…

Nihayet söküp neden sonra uygun raylar döşediğiniz demiryolunda Hızlı Tren cakası yaparken katledilen 41 insanı da Allah aldı, demiryolu ihaleleri rantını da Allah dağıttı!

***

Günah devletinin Tamah ekonomisinde bir de “Tekme Tokat” hukuku inşa ettiniz.

Çünkü canları Allah alıyor…

Kutuları da, öyle ya, Allah dolduruyor!

El değmeden öldürülüyor işçiler; parmak izlerini sile sile doluyor kutular.

Oyunu veren işçiler de canını da veriyor, vermeyen de. Çünkü onlar aynı sınıfın ölü ordusu.

Onun avucunun içinde “Oğlum hakkını helal et” diye yazarken…

Elleri dua için havaya açılmış da donup kalmış cesedi çıkarılırken…

Dehlizde, gaz odası katliamında adeta “sınıf kırımı”na uğrarken bile son hamleyle yerdeki su birikintisinde son abdestini almışken…

Kollarına evlatlarının, karısının, yavuklusunun, annesinin adını kazımışken…

Kalanların üzerine kül ve su basılırken ve mezarları bile karışırken insanların…

Siz onlara “Olanlar Allah’tan, olanlar Allah’tan” diye söylenen bir koro eşliğinde bir de ilan ediyorsunuz:

“Bu ülkenin başbakanına yuh çeken, tokadı yer” diye.

Anayasa’nın neresinde, hangi kanunun hangi maddesinde yazıyor böyle bir şey.

Diğer sözlerin, protestoların, eleştirilerin, feryatların cezası ne?

Kafa mı atılacak? Sopa mı vurulacak? Linç mi edilecek?

Demokrasi; başbakanların yuhalanabildiği, ama kimseye tokat atamadığı, bunun lafını bile edemediği bir şeydir.

Demokrasi; öyle bir laf edenlerin tekrar tekrar yuhalanabildiği, birisini darp edenlerin ise yargılanabildiği bir şeydir.

Yeni Türkiye deyip sonunda iki yüzyıl önceye, eski İngiltere’ye, vahşi kapitalizmin köleci madenlerine sığındınız.

Madem her şey Allah’tan…

Sizi orada bulamayacak, bu tamah günahlarını göremeyecek, suçu nasıl Allah’a attığınızı bilemeyecek mi sanıyorsunuz!

***

Bir şey daha söyleyeyim:

Tekme tokat bir yana…

Sıvasız hanelerden çıkan, bir günde üç arkadaşları intihar edebilen; lakin gazıyla, copuyla, mermisiyle, tomasıyla kutu-kasa bekçisi olan polisleriniz; göze, kafaya nişan aldıktan sonra, şimdi de Soma sorumlularını değil, 10 yaşında, korku dolu bir çocuğu dahi sürükledi ya…

Ses duvarını delince para sesleri, “Çocuklarıma dahi saldırdılar” diye bağırışınız asla unutulmayacak!"

Kaynak: UMUR TALU - Habertürk Gazetesi