• BIST 9915.62
  • Altın 2440.177
  • Dolar 32.4575
  • Euro 34.7559
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 18 °C

“O sadece yazmak isterdi”

“O sadece yazmak isterdi”
Ali Nesin: “Aziz Nesin halkının yanında durmuştur. Tek önceliği ve birinci kaygısı halktır ve halkın yoksul kesimidir. Sosyalistliği, yazarlığı, eylemleri, yaptığı her şey bu eksende değerlendirilmelidir.”

 Aziz Nesin’in 100. yaşı çok özel bir sergiyle kutlanıyor. Salı günü İstanbul’da Depo adlı sanat mekânında açılan sergi özellikle Aziz Nesin arşivlerinden derlenen ilgi çekici malzemeden oluşuyor. Bu vesileyle iz bırakmış bir aydın ve unutulmaz bir yazar olarak Aziz Nesin’i konu alıyoruz.

Serginin hazırlanmasına önemli katkıda bulunan Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin’le, gece gündüz emek verdiği Matematik Köyü’nde olduğu için internet üzerinden bir söyleşi yaptık.

Aydın olarak Aziz Nesin’i nasıl tanımlarsınız? Aziz Nesin, “Türkiye’de aydın olmak” bağlamında nerede duruyordu?

Bu sorunun tek bir yanıtı vardır: Aziz Nesin öncelikle halkının yanında durmuştur. Tek önceliği ve birinci kaygısı halktır ve halkın yoksul kesimidir. Sosyalistliği, yazarlığı, eylemleri, örgütçülüğü, yaptığı her şey bu eksen etrafında değerlendirilmelidir.

Her zaman muhalif bir kişilik. Bütün iktidarların uğraştığı yazar... Aziz Nesin iktidarı nasıl tanımlardı; muhalif duruşu kendisi için ne ifade ederdi? Onu bazen fazla sert, uzlaşmaz hatta provokatif bulanlar olmuştur, siz ne dersiniz?

Ölümünden iki yıl önce, 1993’te yaşamına dair eski evrakları gözden geçiriyoruz. Özyaşamöyküsü olan Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in üçüncü cildine hazırlık yapıyoruz. Onun gözleri görmediği için belgeleri, mektupları ben okuyorum. Mahkeme celpleri, arama emirleri, sorgulamalar, cezaevleri, sürgünler, parasızlık, işsizlik, kimsesizlik... Bir acılar geçidi...

Anlatılır gibi değil. Belge üstüne belge, her biri diğerinden ağır. Birinde de güzel bir haber yok. Bu kadar baskıyı görmek bunalttı, yüreğimi daralttı, korkunç bir sıkıntı düştü içime. Meğer o da aynı ruh halindeymiş. Ta ciğerlerinin en derininden gelen bir uff sesiyle irkildim. Konuşmaya başladı: “Bu kadar acı, bu kadar işkence niye? Ne işe yaradı?

Baksana memleketin haline. O günden bugüne hiçbir şey değişmedi, hatta daha da kötü her şey. Neden bu kadar uğraştım ki? Ailem dağıldı, çoluk çocuk perişan oldu...” Konuşmasına bir iki saniye ara verip devam etti: “Ama ben başka türlü olamadığım için böyle oldum.

Yaptıklarımı başka türlü yapamadığım için yaptım. Karşımda sessiz kalmak gibi bir seçenek yoktu ki, başka türlü yapamazdım ki, benim karakterim böyleydi.” Mealen aktarıyorum tabii. Gerçekten de öyleydi.

Örgütçü kimliği de çok önemli. Pek çok çok kolektif çıkışa öncülük etmişti. Bir örgütçü olarak Aziz Nesin’i anlatır mısınız?

Başkası yapmadığı için örgütçülük yapardı. O sadece yazmak isterdi ve yazı masasına oturduğunda kendinden geçerdi, hiçbir şey umurunda olmazdı. Şöyle bir anımı anlatayım: Son yıllarına doğru Aziz Nesin oldukça geniş sayılabilecek bir kitlenin kahramanı olmuştu. Türkiye’ye geldiğim bir yaz, bunu gözlerimle görmüştüm. Bir gün babama, “Bir toplum ne kadar korkaksa o kadar çok kahramanı olur, öyle değil mi?” diye sormuştum.

Şöyle düşünüyordum: Eğer bir toplum korkuyorsa, korkutulmuşsa ya da korkaksa, korktuğunu ve korkaklığını itiraf edemez, çünkü bu kolay değildir ve toplum bu zaafını telafi etmek için kahramanlıklarını hayal dünyasında kurgular. Kendi yapamayacağı kahramanlıkları yapması için kahramanlar üretir.

“Evet, demişti... Aynen öyle... Çünkü...” Gerekçesi benimkinden değişikti: “Eğer bir toplum korkaksa, yapılması gerekeni yapmıyorsa, yapamıyorsa, o zaman o toplumun yapması gerekeni tek bir kişi yapmak zorunda kalır ve o kişi kahraman olur. Oysa bin kişi paylaşsa aynı eylemi, o eylem kahramanlık olmaktan çıkar...” İkimiz de haklıydık galiba.

Başkalarının yapmadığını yapamadığını yapıyordu. “Ben de herkes gibi korkuyorum, ama korkumu yenmeye çalışıyorum” derdi ama ben korktuğuna inanmıyorum. Çok cesur olduğundan değil, aklına bile getirmiyordu başına gelebilecekleri.

“Tam Aziz Nesinlik durum” gibi bir söz yerleşmiştir dilimize. Onun mizahının temel unsurlarını siz nasıl ifade edersiniz...

Bir yazarı büyük yazar yapan bazı iç ve dış nedenler olmalı. Türkiye’nin o dönemi Aziz Nesin gibi bir mizahçıya gereksinimi vardı ve Aziz Nesin de mizah konusunda müthiş yetenekli biriydi. Çağıyla Aziz Nesin tam birbirine uymuştu yani. Tabii bir de büyük yazar olmak için zamana karşı dayanıklı ve evrensel olmak gerekir.

Aziz Nesin’in tiplemeleri ve işlediği olaylar evrensel olaylardır ve insanın özüne dair olduğu için zamana karşı dayanıklıdır. Madame Bovary, Budala, Karamazov Kardeşler, Don Kişot, hep evrensel karakterlerdir. Aziz Nesin de Türk insanının değişmez özünü yakalamıştır ve içindeki çelişkileri çok çarpıcı bir biçimde hicvetmiştir.

Sorumlu aydın, uzlaşmaz muhalif... Evde nasıl bir babaydı? Evde olduğunda iyi bir babaydı!

Aziz Nesin’in 100. yaşını bir sergiyle kutlama fikri nasıl ortaya çıktı? Ömrüne Sığmayan Adam adlı sergi Aziz Nesin’i tanımak, hatırlamak bakımından bize neler vadediyor?

Aziz Nesin’i ulusalcı bir zümre sahiplendi. Sosyal medyada adına sahte aforizmalar, şiirler yazılıyor. Bunu babama karşı bir haksızlık olarak görüyorum.

Milliyetçi bir yanı yok değildi doğrusu, vardı. Ama son derece insancıldı, bağışlayıcı ve anlayışlıydı, inançlara saygılıydı, özgürlüğe inanırdı. Her şeyden önemlisi halkçıydı. Aziz Nesin’in daha doğru bilinmesini hedefledik bu sergide.

Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim