• BIST 9898.66
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 22 °C

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş:

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş:
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliğinin sloganlarından birinin "Kahrolsun Bürokrasi"...

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliğinin sloganlarından birinin "Kahrolsun Bürokrasi" olduğu hatırlatarak, "Memleketin çocuklarını sağcılar solcular diye birbirine düşürenler, bürokratik oligarşinin elemanları, bürokratik oligarşinin tezgâhlarıydı" dedi.

TRT Belgesel televizyonunda, yapımcılığını ve metin yazarlığını gazeteci-yazar Fehmi Çalmuk'un yaptığı Milli Türk Talebe Birliğinin (MTTB) 100 yıllık geçmişini anlatan "Büyük Doğu'nun Atlıları" belgeseline konuşan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, gençlik yıllarına ilişkin ilginç hatıralarını paylaştı. "1976'da büyük mitingler yapılmıştır" diyen Kurtulmuş sözlerine şöyle devam etti:

"O mitingleri hatırlıyorum. Biz İslam İmam Hatip Lisesi'nde 5.6. sınıflardaydık. Yine aynı şekilde benim ilk duyduğumda 10-11 yaşımdaydım, ne demek bu diye merak ettim. Sonra da fikri ve siyasi hayatımda ne demek olduğunu çok iyi anladığım meselelerden birisi de "kahrolsun bürokrasi" sloganıydı. O zaman bürokratik oligarşi nedir çok bilmiyorduk belki. Ama solcular "kahrolsun faşistler" diye bağırıyor. Sağcılarda "kahrolsun komünistler" diye bağırıyorlardı. MTTB'nin sloganlarından biri de "kahrolsun bürokrasi"ydi. Aslında bu çok büyük bir siyasi şuurun da yansımasıydı. Sonraki dönemlerde de gördük ki memleketin çocuklarını sağcılar solcular diye birbirine düşürenler, bürokratik oligarşinin elemanları, bürokratik oligarşinin tezgâhlarıydı. 1970'li yılların başlarında Milli Türk Talebe Birliği, o tarihlerde bunu görmüş ve mitinglerde "kahrolsun bürokrasi" diye bağırılırdı. Bürokratik oligarşiye referans vererek… Yani milleti tepeden yönetmeye alışmış olan her türlü tezgâhı kurarak her türlü darbelerle, olağanüstü dönemlerle milletin çocuklarını birbirine kırdıran milletin egemenlik haklarını elinden alan sağ sol kavgasını, ilerici gerici kavgasını tetikleyen çevrelerin sizin oyunuzun farkındayız manasına gelen bir slogandı "kahrolsun bürokrasi."

150 YILLIK MÜCADELE

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'de 150 yıldır iki aksın mücadele ettiğini belirterek, geri kalmışlığın nedenini kendi inancı, tarihi ve medeniyet köklerine bağlayan Cumhuriyet elitleriyle, geri kalmışlığın nedenini "kendi köklerimizden kopuşumuz" olarak niteleyen Anadolu çocuklarının mücadelesinin yaşandığını ifade etti. Kurtulmuş açıklamasına şöyle devam etti:

"Türkiye'nin son 150 yıllık Tanzimat'tan bu yana olan serüveninin ana ekseninde iki farklı aks var. Düşünce olarak, siyaset olarak tavır olarak iki farklı aks var. Bunlardan birisi Batı medeniyetindeki tüm gelişmeleri birebir taklit ederek, biz eğer bunları alırsak bu milletin geri kalmışlığını önleriz. Biz ne kadar kendi köklerimizden, kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden uzaklaşırsak o kadar çok tırnak içinde medeni oluruz zanneden bir anlayış. Osmanlı'nın son döneminden itibaren bu anlayış Cumhuriyet elitlerine de tek parti dönemindeki elitlere de özellikle ülkemizin okumuş kesimlerine sirayet etmiş, yerleşmiş kökleşmiş olan bir duyguydu. Bu aslında bu bir kuşatılmışlık psikolojisiydi, bu bir yenilgi psikolojisiydi ve bu yenilgi psikolojisini üstten bir edayla topluma karşı da toplumu dizayn etme mantığıyla elit anlayış olarak ortaya konuluyordu. Buna karşı Osmanlı'nın son döneminden itibaren büyük fikri mücadeleler verildi. Milli Türk Talebe Birliği'ni bu anlamda Türkiye'nin gençlerini Türk gençliğini tarihe bağlayan bir halka olarak görmek lazım. Türkiye'nin o gençlerinin iddiayla yeniden buluşması olarak görmek lazım. Evet, biz Batının karşısında mağlup olmuş olabiliriz ama bu mağlubiyetimizin sebebi, bizim medeniyetimiz, kültürümüz değildir. Tarihsel birikimimiz değildir. Bu geri kalmışlığımızın sebebi bizim kendi köklerimizden kopuşumuzdur. MTTB, bu ülkenin insanlarını kendi kökleri üzerinde yeniden ayağa kalkıp yükseleceğinin ispatı olan bir kuruluştur. Ve hep ana özeti ana fikri budur. Aslında bakarsanız 150 yıldır bu topraklarda siyasi fikri mücadelenin de tarafları değişmiş olabilir, isimler değişmiş olabilir, aktörleri değişmiş olabilir ama fikri siyasi mücadele bir isim üzerinden döner o da meşhur kadim tartışmadır. İslam bizim medeniyetimiz, kültürümüz gelişmemize engel midir değil midir tartışmasıdır. İşte MTTB hayır engel değildir, bu bizim hatta yükselişimizin köklerini oluşturan kuvvetimizdir, gücümüzdür diyerek ortaya çıkmıştır. Uzun yıllar boyunca sadece elitlerin arasında bir güç olarak kullanılan tırnak içinde söylüyorum "aydın olma" özelliğini bu sefer millet çocuklarının da gerçekten aydın olabileceğini, millet çocuklarının da o günkü tartışmayla söyleyelim, münevver olabileceğini ispat eden bir kuruluş olmuştur. Çok büyük bir fonksiyon icra etmiştir. Bir büyük iddiayı Türkiye'nin geniş kesimleriyle buluşturmuştur ve çok organize bir şekilde de dalga dalga yaptığı faaliyetlerle de bütün Anadolu'ya etki etmiştir."

"ANADOLU'NUN GENİŞ KİTLELERİNİN ÖNÜ AÇILMIŞTIR"

Türk siyasi tarihinin belli dönemine kadar Anadolu insanının eğitim başta olmak üzere birçok alanda bilinçli bir tercih olarak geri bırakıldığını, küçümsendiğini belirten Kurtulmuş, bu nedenle Milli Türk Talebe Birliği gibi kuruluşların tarihi bir misyon üstlendiğini kaydetti. Kurtulmuş konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şimdi, o dönemin öncesini bir alın, o dönemin öncesinde geniş Anadolu insanı eğitimden uzak bırakılmış, Anadolu insanı köylü olmaya bunları küçümseyerek söylemiyorum asla; tasnif etmek için söylüyorum, esnaf olmaya mahkum bırakılmış, bunlar şalvarlılar, poturlular, elleri nasırlılar bir şeyden anlamazlar bunlar sadece idare edilirler bunların yavaş tarzlarıyla her şeyiyle baskı altına alırsak bunları bir şekilde kontrol altında tutabiliriz diye görülmüş bir kitle… Nüfusun büyük çoğunluğu… İnanın ki belki yüzde 5'e yüzde 10'a tekabül eden yine MTTB'nin tabirinde, mutlu azınlık diye o zamanlar tanımlamış olduğu bir grupta ekonomide, siyasette, fikirde, sanatta hâkim olarak Türkiye'nin bütün mekanizmalarının sahibi. Ticaretin sahibi. Uluslararası ilişkilerin sahibi, üniversitelerin sahibi. Bu mutlu azınlıktan gelmeyen neredeyse kimsenin çocuğu diyelim ki üniversiteye asistan olamıyor. Devlet bürokrasilerinde üst kadrolara gelemiyor. Bunlar batı tipi bir hayat tarzını savunuyor. Ve Türkiye'nin kendi değerlerinden uzaklaşmasının Türkiye'ye katkı sağlayacağına inanıyor. İşte tamda burada sosyolojide büyük sayıların çalışması diye bir şey var. MTTB Türkiye'de büyük sayıların çalışmasının hem sonucudur hem de büyük sayılar kanunun çalışmasını kuvvetlendirmiş olan bir şeydir. Anadolu'nun geniş kitlelerinin önü açılmıştır. Ve bunlar "gericiler, mülteciler bir şey bilmezler bunlar sadece yönetilirler, bunların dünyanın Türkiye'nin ileri gitmesine ilişkin fikirleri yoktur " denilen o geniş kitlesinin içerisine bir medeniyet iddiası içerisinde buluşturulmuş; okullara, üniversitelere ciddi şekilde etkin olmalarının yolu açılmış; bir taraftan okuyan artık vasıflı insanlar haline gelmiş, diğer taraftan da kendi değerlerimizi üreten bir nesil ortaya çıkmış. Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı yeniden üretebilen yeniden bunlarla donanan bir nesil ortaya çıkmış."

"15 BİN KİŞİ ÖNÜNE ÇIKINCA, ÇOK HEYECANLANDIM"

İmam Hatip Lisesi öğrencisiyken, Milli Türk Talebe Birliği tarafından düzenlenen kompozisyon yarışmasında "Batılılaşma Karşısında Türk Gençliği" konulu yazısıyla dereceye girdiğini hatırlatan Numan Kurtulmuş, "15 bin kişinin önüne çıkanca çok heyecanlandım" ifadesini kullandı.

Kurtulmuş, yarışmanın ödül törenindeki hatırasını şöyle anlattı:

"Hiç unutmuyorum. Okulda bir akşamüzeri yazmaya başladım. Zihnim çünkü böyle tam dengine geldi. O gece evde oturarak tamamladığım bir kompozisyondu. Kompozisyon yarışmasında 15 - 16 yaşındayız. Yarışmada 3. oldum. Dereceye girdim. Bunların hepsi iyiydi. Ama daha böyle etkili sonra birkaç hafta ya da birkaç ay sonra Spor Sergi Sarayında şimdiki Lütfi Kırdar Salonu'nda… Orada bizi takdim ettiler. Çok büyük bir kalabalık. Herhalde hayatımda o kadar büyük bir kalabalığın 10 -15 bin kişini önüne çıktığım ilk seremoni o olmuştur. Çok heyecanlandım. O kalabalığın içinde gerçekten kompozisyon okumaktan daha zor bir seremoni olduğunu hatırlıyorum. Siz de iyi bulmuşsunuz. 1976 epey de olmuş."

Kaynak: Haber Kaynağı
Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim