• BIST 9722.09
  • Altın 2428.571
  • Dolar 32.5199
  • Euro 34.8
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 21 °C

Takipsizlik kararı Anayasa Mahkemesi'nde

Takipsizlik kararı Anayasa Mahkemesi'nde
Bilal Erdoğan, Yasin El Kadı, Mehmet Cengiz, Fatih Saraç'ın da şüpheli olarak yer aldığı 25 Aralık soruşturmasına yönelik takipsizlik kararı AYM'ye taşındı

Avukat Arif Ali Cangı, 25 Aralık operasyonunda şüpheli olarak adı geçen Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, Yasin El Kadı, oğlu Muaz Kadı, Mehmet Cengiz, Fatih Saraç, İbrahim Çeçen ve Latif Topbaş’ın hakkında verilen takipsizlik kararını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

“Hukuka açıkça aykırı olan kararın bozularak şüpheliler hakkında kamu davası açılmasının” talep edildiği dava dilekçesi şöyle:

Şüpheliler                              : Kararda adı geçen tüm Şüpheliler.

Suçlama                                : Kararda sayılan suçlar

Konusu                                  : 02.09.2014 tarihli basından öğrendiğim kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yurttaş olarak itirazlarımın sunulması, hukuka açıkça aykırı olan kararın bozularak kovuşturma  açılması istemidir.

Açıklamalar                           :

02.09.2014 tarihli gazetelerden "25 Aralık operasyonu" adıyla anılan soruşturma dosyasından, şüphelileri arasında zamanın Başbakanı   Recep Tayyip ERDOĞAN’ın oğlu Bilal ERDOĞAN, Yasin El KADI, oğlu Muaz KADI, Mehmet CENGİZ, Fatih SARAÇ, İbrahim ÇEÇEN ve Latif TOPBAŞ’ın da bulunduğu toplam doksan altı kişi hakkında kovuşturma açılmasına yer olmadığı kararı verildiğini öğrendim.

Bilindiği gibi bu soruşturma dışında  17 Aralık operasyonu adı verilen bir soruşturma dosyası daha açılmıştı. Bunun sonucunda o zamanki hükümette görev alan dört bakan görevlerinden istifa etmek zorunda kalmış, haklarında düzenlenen fezleke üzerine Mecliste soruşturma komisyonu kurulmuştur.

17 Aralık ve 25 Aralık operasyonları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli kırılmalara neden olmuştur. Bu operasyonların hemen akabinde dosyayı yürüten savcılar görevlerinden alınmışlar, soruşturma aşamasında tedbir kararları veren yargıçlar başka yerlere atanmışlardır.  Diğer yandan Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişikliğe gidilmiş, adli kolluk teşkilatı görev yönünden de idareye ve yürütme organına bağlanmıştır.

Yine herkesçe bilindiği gibi gerek 17 Aralık ve gerekse itirazımıza konu olan 25 Aralık operasyonlarının soruşturmalarının devamını ve  olası kovuşturmaların süreçlerini etkilemek için daha sonra Anayasa Mahkemesi kararından öğrendiğimiz üzere; Anayasaya aykırı olarak;  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası değiştirilmiş,  iktidarın siyasi amacına uygun olarak Kurul içi atamalar yapılmıştır. 

Dönemin Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere iktidara mensup etkili ve yetkili siyasi kimlikli kişiler, soruşturmayı yapan savcı ve kolluk memurlarının aslında hükümete darbeyi amaçladıklarını beyan etmişlerdir. Halen soruşturmada görev alan kolluk personeline soruşturma yapılmakta çok sayıda gözaltı ve tutuklama kararları verilmektedir.

Bu gelişmeler ve müdahaleler sonucunda  Türkiye’de zaten tartışma konusu olan yargı bağımsızlığı çok büyük yara almıştır.  

Soruşturma çerçevesinde Şüpheli olarak görülen Bakanlar açısından fezlekenin bir türlü meclis gündemine gelememesine rağmen mahiyeti internet vasıtası ile herkesin bilgilerine sunulmuştur. Fezleke incelendiğinde, çok ciddi suçların çok ciddi kanıtları olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma dosyasındaki şüpheliler ile pek çok bürokrat ve siyasetçi hakkında ciddi suçlamalar bulunmaktadır.

Bu ciddi iddialara rağmen masumiyet karinesi gereğince hiç kimse adil biçimde yargılanıp mahkum olmadan suçlu sayılamaz. Ancak yargılama yapılmadan dosyanın kapatılması halinde bu iddialar hep gündemde kalacaktır. Maddi gerçeğe ancak kamu davası açılması ve yapılacak yargılama sonucunda verilecek hükümle ulaşılabilecektir.

Anayasa'nın 2.maddesi T.C. Devleti'nin "hukuk devleti" olarak nitelendirmektedir.

Başvuruya konu soruşturmada gereken titizlik gösterilmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek soruşturma kapatılmıştır Kararın itirazsız kesinleşmesi halinde Türkiye yargısı ve siyaseti büyük töhmet altında kalacaktır. Bu şekilde hukuk devletinden iyice uzaklaşılmasından bu ülkenin tüm yurttaşları büyük zarar görecektir. Hukuk devletinin olmadığı yerde hukuk güvenliği de olamaz. Böyle bir ortamda anayasada tanınmış hak ve özgürlükler kullanılamaz.

Anayasa'nın 40. maddesine göre "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir", 36. maddesine göre de "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Ek ibare: 4709 - 03.10.2001 / m.14) "ile adil yargılanma" hakkına sahiptir" Diğer yandan anayasanın 11. maddesine göre; "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır"

Bu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin yerleşmesini ilke edinen, demokratik kurumların işlevini Anayasaya uygun olarak yerine getirmesini dileyen bir yurttaş olarak, yukarıda sayılan anayasa maddeleri ve AİHS'nin 13. maddesindeki etkili iç hukuk yoluna başvurma hakkına dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ediyorum.

Sonuç ve İstem                   : Yukarıda açıklanan ve re’sen de göz önüne alınacak nedenlerle itiraza konu kovuşturma açılmasına yer olmadığına dair kararın bozularak, şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını diliyorum. Saygılarımla.

Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim