• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 14 °C

Siyah Beyaz başladı sarı lacivert bitirdi

Siyah Beyaz filminin önemli ismi Nejat İşler, film hakkındaki soruları cevaplarken futbolda Siyah Beyazlar’ı yenen Sarı Lacivertliler’i de yorumladı.

Siyah Beyaz’ın kadrosunda kimler yok ki? Tuncer Kurtiz, Erkan Can, Şevval Sam, Taner Birsel muhteşem oyuncular ama Nejat İşler geniş hayran kitlesiyle bu isimlerden ayrılıyor. Aslında İşler’in kişiliği böyle tanımlamalardan hoşlanacak bir yapıda değil ama gerçekler de su götürmez. Biz de Nejat İşler ile popüler kimliği ve son filmi Siyah Beyaz üzerine konuştuk. Siyah Beyaz’ı konuşurken bir baktık Beşiktaş, Fenerbahçe derbisine girmişiz. Onun Fenerbahçeliliğini zaten bildiğimiz için biraz da futbolu konuştuk. Sanıyorum zevkli bir sohbet oldu. İşte İşler’in cevapları…

Siyah Beyaz’a nasıl dahil oldunuz?

Ahmet Boyacıoğlu’nun klasik işleri. Kars’ta festivalde rakı masasında otururken koşarak geldi yanımıza, sen oynayacaksın, sen çekeceksin, sen yapacaksın dedi. Proje bizim için böyle başladı.

Sizin karakteriniz için Ahmet Boycıoğlu’nun izdüşümü diyebiliriz.

Evet, Boyacıoğlu’nun kendisi kabul etmiyor ama öyle.

Karakterlere baktığımızda yalnızlık duygusu var.

Bence tercihli, bilinçli bir yalnızlık bu… Yığınlara katılmamışlar işte. Zaten bir tanesi komünist... İnsanlarla beraber yaşamayı çok isteyen insanlar yalnız kalırlar böyle. Bazen aksi olur yani. Başka şeyler yapabilirlermiş. Kalabalık içinde yer alabilirlermiş ama tercihleri onları farklı bir yere götürmüş.

Ankara’da ki Siyah Beyaz gibi İstanbul’da da sanat dürtüsü yaşayan insanların ilişkiye girdiği bir ortam bulabiliyor musunuz?

Bu tarafta pek kalmadı, deşifre

oldu ama Kadıköy de var bir iki yer.

Bu konuda Kadıköy biraz daha rahat. O yüzden Kadıköy’ü Ankara’ya benzetiyorum.

Sanatçıların ortak dürtülerini yaşayabilecekleri ortama ihtiyacı var. Böyle bir eksiklik hissediyor musunuz?

Eksikliği var. Tuncel abiden çok duyuyoruz eksikliğini. Ben yetişemedim onlara da, o bahseder eski mekanlardan. Park Cafe’yi, Papirüs’ü falan anlatır. Ressamlar, heykeltıraşlar, sinemacılar müzisyenler aynı ortamda bulunurmuş.

Mekanın insan üzerindeki etkisini fazlasıyla işleyen film yok Türk sinemasında. Bu noktada Siyah Beyaz’ın öneminden bahsetmek lazım.

Valla projede beni çeken şeyler var. 25 yıldır var olan bir mekan nerdeyse hiç değişmemiş. İnsanların yalnızlıklarından bahsediyoruz ama orada yalnız değiller. Bir sergi açılış sahnesi, bir de rüya sahnesi var, oradaki herkes Siyah Beyaz’ın gerçek müdavimleri. Oranın sahibi Faruk ve Ahmet davetiyeler gönderdiler. Yurt dışından insanlar geldi, bir gün oynadılar, eğlendiler ve gittiler. Sadakat duyusu var. Yani iyi bir şey, güvende hissetmekle ilgili olan bir şey…

Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf üçlemesinin ilk filmi olan Bal ile aldığı Altın Ayı ödülü çok önemli tabii. Sizin de bu üçlemenin ilk filmi olan.

Yumurta’daki bence mükemmel performansınız söz konusu.

Projenin içinde olan birisi olarak ödülü nasıl yorumlarsınız?

Açıkçası ben bu işe daha çok

Semih’le olan eski arkadaşlığımız ve ısrarı gibi dürtülerle girdim. Bir de bu tarz minimalist iş yapan sinemacıların genelde amatör oyuncularla çalışma isteğine bir cevap olarak girmiştim. Aslında kendimle ilgili her işte bir şey deniyorum mutlaka. Zaten üçlemeyi toptan başta konuşmuştuk. Ben Süt’ü çok istemiştim mesela ama yaşımız el vermedi genç biri lazımdı. Üç film içinde en uzun tartıştığımız film Yumurta’dır herhalde. Çünkü Yumurta’daki karakter diğer filmdeki karakterlerin de izlerini taşımalıydı. Yani Süt ve Bal’daki karakterlerin rengi daha çok Yumurta’da belirlendi. 9 maksimum 10 kişiyle İstanbul dışında bir yerde çektik, gayet sakin film oldu. O film de Cannes’a gitti ve orada ödül aldı. Avrupa da çok iyi karşılandı. Bu sevindirici bir durum.

Ben Antalya’da seyrettim Yumurta’yı. Köpeğin sizi esir aldığı sahne çok önemliydi. Ama salonda o an bir gülüşme oldu. Orada da biraz yaralandım açıkçası. Bu durum biraz da sizin popülerliğinizden kaynaklanıyor

olabilir mi?

Semih cesur bir hareket yaptı, beni seçti. Bu onun riskiydi. O durumda ise evet tabii ki çok kötü hissettim ama yapacak bir şey yok. Yurt dışında da seyrettim. Oradaki gösterimde insanlar pürdikkat seyrederken yine bir iki

kişi güldü, baktım gülenlerin hepsi buradan tanıdığım insanlar. Salonda insanların en etkilendiği sahne olurken o iki kişi gülüyordu ama film daha çok değerini dışarıda bulduğu için bu durum benim için önemli olmadı.

Siyah Beyaz gösterimde, başka bir Siyah Beyaz ise geçen hafta Fenerbahçe’ye yenildi…

Futbolun ötesinde bir sürü dinamik işliyor. Eskiden ben futbolla daha çok ilgiliydim. İnsan böyle daha dişli, koro kor bir maç bekliyor. Geçen hafta Kasımpaşa- Trabzon maçı mükemmeldi. Bizim derbi de o mücadeleyi görmeyince, rutin bir oyun görünce hevesle izlenmiyor.

Şu ana kadar konuştuğumuz şeyler çoğunlukla olumsuz. Bu olumsuzluklar sizi hangi noktaya getiriyor?

Daha seçici, daha güvensiz ve paranoyak yapıyor beni.

Aslında Emek Sineması için de görüşlerinizi almak istiyorum.

Yıllardır Emek’e gitmeyen, Emek’te film seyretmeyen, Beyoğlu’na gelmekten korkan, otopark sorunu yüzünden de yaptıkları filmlerin galalarını da alışveriş merkezinde yapan yapımcılar, dağıtımcılar Emek Sineması’nı yalnızlığa bırakanlardır bence. Adamlar izleyici artık alışveriş merkezine geliyor diyerek alışveriş merkezi yapalım diyorlar. Bu adamlar ciddi adamlar, ne görüyorlarsa onu gerçekleştiriyorlar. Sokakta bağıra çağıra bir şey yapamazsın, Emek’i sen cazip hale getirmezsen başkası cazip hale getirir.

Protesto yürüyüşüne katıldınız mı?

21 senedir film festivalinde film seyrediyorum. Bu süre içinde oyunculuklar seyrettim, değişik rejiler, renkler, anlayışlar. Onlar değerli anlar. Emek davası, oradaki okulun kapanması benim için. Ben elimden geleni yaptım. Fenerbahçe maçına gitmiştim, pankartımı açtım "Emek Sineması’nın feneri sönmesin" diye.

Çalışma saatim belli uyarlarsa problem yok

Kamera arkasını düşünüyor musunuz?

Tabi düşünüyorum. Önce en iyi bildiğim şey olan tiyatroyla başlayacağım. Orada hikâye anlatacağım çünkü orası en hakim olduğum yer. Bir şeyler biriktirdim gibi, hikâyelerimi tiyatroda anlattıktan sonra artık yavaş yavaş sinemaya geçerim.

Dizilerle aranız nasıl? İlerideki planlarınız için de diziler ne kadar yer tutuyor?

En son bu seneki durumlardan sonra çalışma saatlerine prensipler koyuyorum. Onlara uyan birisi gelirse neden olmasın? Ama uzun çalışmaya niyetim yok dizi setlerinde. Kimsenin de öyle olmasını istemem.

Bilica futbolun sokak çocuğu

Bu Bilica için o kadar laf söyleniyor, olay oluyor. O maçın olayı Bilica mıydı?

Yok, aynı hareketi Fernando Torres yaptı. Hiç kimse konuşmadı, sarı kart bile almamış yani. Bir problem var ki bir çıkış bulmuşlar, onu uyguluyorlar. Brezilyalılar çocukluktan beri futbol oynayan adamlar, sokakta öğrenmişler futbolu. Normaldir bu durumlar.

Futbolu sinemayla bağlayalım o zaman. Türk sinemasında futbolla ilgili üretim hiç görmüyoruz. Büyük kulüplerimiz niye böyle bir gücü kullanmıyor. Fenerbahçe’yle ilgili film yapılsa etkisi olmaz mı?

Bizim sermaye biraz çekingen bir sermaye. Devlete bakan sermaye. Bu da vizyonlarının biraz dar olmasına neden oluyor. Forbes ve Economist gibi dergilere bakarsan dünya üzerinde daha çok hangi sektörün para kazandırdığını görürsün. O sermayeyi bulup film yapmak istersin ve filmin gücünü kullanmak istersin. Bunlar niye girmiyorlar bilmiyorum.

Bu problem sadece futbol sinema buluşmasında değil tabii, Türk Sineması’nın günümüze bakışında bir problem var.

Evet, sinemacılar "Bize şu kadar para verin, Antalya’da film çekelim" deyince olmuyor.Kaynak: StarGazete

www.istanbulhaber.com.tr

Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim