• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 16 °C

Sabah'ın okur temsilcisinden Sabah'a eleştiri

Sabah'ın okur temsilcisinden Sabah'a eleştiri
Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinin Okur Temsilcisi İbrahim Altay, "Kabataş saldırısı" iddiasıyla ilgili Sabah'ın fotoşop görseliyle yayımladığı habere tepki gösterdi.

"Meslektaşlarımı soğukkanlı davranmaya, 'kesinlikle böyle olmuştur' ya da 'böyle bir şey hiç yaşanmamıştır' fanatikliğinden uzak durmaya, 'Kabataş gelini' ve 'cinsel fantezi' gibi göndermelerle şiddeti ve utancı tekrar tekrar üretmemeye davet ediyorum" dedi. Altay, "Umuyorum ki Kabataş'ta tam olarak nelerin yaşandığı en kısa zamanda, hukuken ve resmen, bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkar" diye de ekledi.

Sabah'ın tepkiye yol açan o manşeti
Sabah'ın tepkiye yol açan o manşetiİbrahim Altay'ın Sabah'ta "Kabataş hadisesi" başlığıyla yayımlanan (16 Mart 2015) yazısı şöyle:

Onlarca telefon, yüzlerce e-posta. Konu: Kabataş.

Ali Çelik adlı okurumuz mesela... "Sahi siz ne içiyorsunuz? Girin Twitter'a da bir bakın düştüğünüz gülünç duruma. Bir gazete bu kadar kendini düşürür mü? Hoş; hitap ettiğiniz kitle ilkokulu 3'ten terk, normaldir!"

Hakan O. adlı okurumuz bahsi yükseltmiş: "Aciz AKP iktidarının gönderdiği 2 paket makarna, 2 torba kömür ile el altından yönetiliyorsunuz.

Yalan haber yayınlamakta üstünüze yok! Sizler yüzde 50'lik cahil kısmı yönetebilirsiniz sadece. Yeni nesiller artık köleniz olmayacak. Hiçbir diktatör seçimle gitmemiştir!"

Değerli okurlarımız! Eleştirinin de bir ahlakı vardır. Gazeteyi eleştirmek, dalga geçmek, makara yapmak farklıdır; okurlarını tahkir etmek farklı.

Yapmayın! Sizin diğer Sabah okurlarından daha akıllı, daha zeki, daha aydın, daha duyarlı, daha bilinçli, daha kültürlü, daha uyanık olduğunuzu ispatlayan bilimsel bir veri yok.

Kitle ile özdeşleşmek

İki hususun altını çizelim. Bir:

Gazetecilerin kendilerini 'kitle ile özdeşleştirmesi' yanlıştır. İki: 'Dezenformasyonun araçsallaştırılması' bir gazetecilik faaliyeti değildir.

Daha açık bir biçimde yazmak gerekirse... Gezi, kitle psikolojisinin arızi mekanizmalarının sıklıkla devreye girdiği bir süreçti. Toz bulutu dağıldıktan sonra net bir şekilde görüldü ki bu eylemleri bütünüyle barışçı, insancı ve çevreci olarak nitelemek mümkün değil. Dolayısıyla 'geziciler' diye bir kategori açmak ve bütün edimlerine kefil olmak anlamsız. Benzer şekilde gezi eylemlerine katılan herkesi 'tecavüzcü' olarak nitelemek de...

Gezi'de yalan ve abartının sıklıkla bir propaganda vasıtasına dönüştüğünü gördük. "Ankara'da bir genç kız polis panzeri tarafından ezildi. Adı: Aylin" yazan gazeteciler. Muhayyel bir kadının polis şiddeti nedeniyle bebeğini düşürdüğü yalanı. Çatıdan düşüp ölen eylemciyi, polis tarafından vurulmuş bir devrim şehidi ilan etmeler. Karısıyla barışmak isteyen bir vatandaşımızın uydurduğu polis işkencesi hikayesini sahiplenmeler. İnternetten bulunan 'yanık vakası' görsellerini, kimyasal gaz mağduriyeti icad etmeler. 'Müftü karısı', 'Avrasya maratonu', 'tersane kazası' ve daha birçok şey. Tam tersi de oldu. Bunların hepsi hiçbir ahlakçı kisvenin örtemeyeceği netlikte, hepimizin gözleri önünde yaşandı. Gazetecilerin sosyal medya hesapları ve gazetelerin internet arşivleri bu çarpıtmalarla dolu. Kadına yönelik şiddetin sınıfsız ve ideolojisiz bir toplumsal gerçek olduğunu da biliyoruz.

Şimdi dönüp her şeyi bir 'üstü çıplak ve deri eldivenli erkekler' tartışmasına indirgeyemeyiz. Ki zaten Sabah'ın haberinde böyle bir ibare yok.

Sabah istihbarat şefi ve haberde imzası olan Hayrettin Bektaş ile konuştum. Haberi yaparken günlerce çalıştıklarını, polis raporlarını incelediklerini, soruşturmayı yürüten mercilerle görüştüklerini belirtti ve şunları söyledi:

"151 farklı yerden alınan 2560 saatlik kamera kaydına değil, o alanda bulunan kameraların 16 dakikalık görüntüsüne ihtiyacımız vardı. Kabataş deniz, kara ve yeraltı ulaşımının birleştiği bir nokta. Ama bölgedeki 11 kameranın 10'u ne hikmetse o saatlerde çalışmıyor. Çalışan tek kamera ise olay mahalline uzak ve net değil."

"Polisin araştırmasına göre Z.D. saat 19.42'de sözünü ettiğimiz kameranın görüş açısına giriyor. Yanında bebek arabası var. Saat 19.49'da 20-30 kişilik bir grup Z.D.'nin yanına geliyor. Grup bir dakikaya yakın bir süre Z.D.'nin yanında kalıyor ve 19.50'de yoluna devam ediyor.

19.58'de Z.D.'nin kocası geliyor ve karısını alıp yola devam ediyor.

Görüntüler net olmadığı için o sırada tam olarak ne olduğunu göremiyoruz ama genç kadınla grubun karşılaştığı ve grubun yola devam etmek yerine orada bir süre durduğu kesin.

"Bektaş 'tacize uğradığı iddia edilen kadının beyanı esastır' ilkesine vurgu yapıyor: "Ne yaşandıysa bu 52 saniye içerisinde yaşandı. Biz de kadının beyanını esas alıp haberleştirdik.

Üstelik Z.D.'nin darp edildiğine dair adli tıp raporu var." Kısaca tekrarlamak gerekirse: Sözü edilen karşılaşma sırasında tam olarak neler yaşandığını bilmiyoruz. Genç bir kadın bu sırada tacize uğradığını iddia ediyor. Sabah da bu ifadeyi önemseyip haberleştiriyor. Polisin izlenimi haberi pekiştiriyor.

Kadının beyanı esas mıdır? Değilse bile önemli bir hareket noktasıdır.

Özellikle flu durumlarda.

Ekrem Kızıltaş'ın Takvim'deki ilk yazısında sorduğu "Olmadığını ispat eden görüntüler nerede" sorusunu unutmayalım. Öyle ya! Ali İsmail Korkmaz için ve Ayşe Arman'ın söyleşi yaptığı Y.S. için de görüntü mü isteyeceğiz?

Grafik meselesi

Geliyoruz 'fotoşop' meselesine...

Sabah'ın manşetten paylaştığı görsel eleştirilere neden oldu.

Coşkun Layık adlı okurumuzun cümlelerini buraya alayım: "Keşke o fotoğrafı yaparken ağaçlara yaprak falan koysaydınız ve görüntüdeki gerçek insanların kışlık kıyafetlerini yok etseydiniz daha şık olurdu. Haziran ayında sonbahar manzarası olmamış." Öncelikle şunu belirtelim: Bu bir fotoğraf değil 'grafik.' Grafikteki bireylerin hepsi 'temsili' nitelikte. Olayın nerede, ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini anlatmak için gazetenin grafik servisi tarafından hazırlanmış. Bu da görselin sağ köşesindeki imzayla belirtilmiş.

Dolayısıyla bu grafiğe, fotoğraf muamelesi yapmak yanlış.

Öte yandan bilgi grafiklerinin fotoğrafın yerini alamayacağı da bir gerçek.

Bu bağlamda görselin 'polis ifadesine göre hazırlanmış bir grafik' olduğunun daha net bir biçimde vurgulanması gerektiği eleştirisine katılıyorum.

Umuyorum ki Kabataş'ta tam olarak nelerin yaşandığı en kısa zamanda, hukuken ve resmen, bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkar. Meslektaşlarımı soğukkanlı davranmaya, 'kesinlikle böyle olmuştur' ya da 'böyle bir şey hiç yaşanmamıştır' fanatikliğinden uzak durmaya, 'Kabataş gelini' ve 'cinsel fantezi' gibi göndermelerle şiddeti ve utancı tekrar tekrar üretmemeye davet ediyorum.

Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim