• BIST 9524.59
  • Altın 2485.656
  • Dolar 32.5513
  • Euro 34.6861
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 16 °C

Obezitede “Tüp Mide” Ameliyatları Yüzde 90’a Yaklaştı

Obezitede “Tüp Mide” Ameliyatları Yüzde 90’a Yaklaştı
Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. G. Selçuk Özbalcı, obezite cerrahisinde; kısıtlayıcı ameliyatlardan en çok sleeve gastrektomi (tüp mide ameliyatı) tekniğinin uygulandığını söyledi.

Obezite cerrahisi hakkında açıklamalarda bulunan OMÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. G. Selçuk Özbalcı, obezite cerrahisinde uygulanan ameliyat türünün dünyada yüzde 70 oranında sleeve gastrektomi olduğunu, Türkiye'de bu oranın yüzde 90'lara yaklaştığını söyledi.

"ULAŞTIĞI KİLODA KALMAYI BAŞARAMAYAN HASTALARA OBEZİTE CERRAHİSİNİ ÖNERİYORUZ"

Şişmanlık için yapılan ilk cerrahi girişimlerin 1960'lı yıllara dayandığını söyleyen Doç. Dr. G. Selçuk Özbalcı, "Ancak dünyada ve ülkemizde popülaritesi son dönemde çok artmıştır. Bunda obezitenin yaygınlaşmasının yanı sıra cerrahi tekniklerdeki ve teknolojideki gelişmelerin de rolü olduğu açıktır. Obezite ameliyatlarını kısıtlayıcı ve emilim bozucu ameliyatlar olarak 2 gruba ayırabiliriz. Bir de bu ameliyatların kombinasyonu olan ameliyatlar var. 6 ay kadar diyet ve egzersiz yapmasına rağmen kilo veremeyen ya da ulaştığı kiloda kalmayı başaramayan hastalara obezite cerrahisini öneriyoruz. Burada basitçe boy-kilo oranı olarak tanımlayabileceğimiz vücut kitle indeksi (VKİ) değeri bizim için yol gösterici oluyor. VKİ 40 kilogram metrekarenin üzerinde olan hastalar ya da VKİ 35-40 40 kilogram metrekare arasında olup kilo kaybı ile düzelmenin beklendiği hastalıklara sahip olanlar (şeker, kalp-damar hastalıkları, eklem hastalıkları ve psikolojik sorunlar gibi) cerrahiye aday hastalar olarak değerlendiriliyor. Burada vurgulanması gereken, obezite cerrahisinin "sürdürülebilir kilo kaybı" vaat etmesi. Yani diyet ve egzersizle kilo veren hastalardaki asıl sorun olan kısa sürede tekrar kilo alma riskinin ameliyatla hemen tamamen ortadan kalkmasının sağlaması" diye konuştu.

"KONFORLU OLMASI TERCİH SEBEPLERİ ARASINDA SAYILABİLİR"

Temel olarak iki çeşit ameliyatın olduğunu söyleyen Selçuk Özbalcı, "Kısıtlayıcı yani hacim küçültücü yöntemler ve emilim bozucu yani sindirim sisteminin bir kısmının devre dışı bırakıldığı yöntemler. Günümüzde kısıtlayıcı ameliyatlardan en çok sleeve gastrektomi yani halk arasında tüp mide olarak bilinen teknik uygulanmakta. Bu ameliyat tüm dünyada yapılan obezite ameliyatlarının yaklaşık yüzde 70'i. Bu oran ülkemizde yüzde 90'lara yaklaşmış durumda. Kilo verdirmedeki ve kiloya bağlı yandaş sorunları çözmedeki başarısının yanı sıra teknik olarak daha kolay uygulanabilmesi, ayrıca hasta için diğer ameliyatlara göre daha konforlu olması tercih sebepleri arasında sayılabilir. Bizim de daha sıklıkla tercih ettiğimiz ameliyat bu. Emilim bozucu ameliyatlardan ise mini gastrik bypass son dönemde popüler hale gelmiş durumda. Bu ameliyatı tercih ederken hastanın yaşı ve özellikle tip 2 şeker hastalığının varlığı bizim için önemli kriterler. Örneğin; şişmanlığa ilaveten yıllardır şeker hastalığı ile mücadele eden ve yüksek doz insülin tedavisi kullanan hastalarda bu ameliyatı tercih ediyoruz. Çünkü kilo verdirmedeki etkisinin yanısıra şeker üzerine olan etkisi de sleeve gastrektomiden fazla. Burada hastaları iyi değerlendirip hasta için uygun ameliyatı seçmek önemlidir. Yani takım tutar gibi ameliyat tutmak ve hep aynı ameliyatı yapmak olmaz. Sleeve gastrektomiden fayda görecek bir hastaya bypass yapmak çok doğru değildir. Ancak obezitenin yanında çok ciddi şeker hastalığı olan hastalar için gastrik bypass daha doğru bir seçim olabilir" dedi.

"AMELYİTA HAZIRLIK SÜRECİ ÖNEMLİ"

Hastaların ameliyata hazırlık sürecinde çok aceleci davranılmasının sık yapılan yanlışlardan olduğunu ifade eden Özbalcı, "Bize ameliyat için başvuran hastaları değerlendirdikten sonra anestezi, endokrin, psikiyatri ile lüzumu halinde göğüs hastalıkları ve kardiyolojinin de görmesi, hastaya ameliyat için onay vermesi gerekmektedir. Özellikle endokrin, hastanın salgı bezi fonksiyonlarını ve hormonal durumunu değerlendirmeli ve cerrahiden fayda göreceğine kanaat getirmelidir. Bunların dışında her hastaya ameliyat öncesi endoskopi yapılmalı ve mide iç duvarı ülser, polip v.b. patolojilerin varlığı açısından değerlendirilmelidir. Ayrıca ameliyat öncesi 7-10 gün kadar yumuşak gıda ile beslenmek (çorba ağırlıklı diyet) önerdiğimiz bir başka husustur. Özetle hastaların ameliyat öncesi dönemde en az 10 günlük bir hazırlık süreci olmaktadır" şeklinde konuştu.

"OPERASYON SONRASI İLK 48 SAATLİK RİSKLİ DÖNEMDİR"

Hastalarını 3-4. günde taburcu ettiklerini belirten Özbalcı şu bilgileri verdi: "Birçok meslektaşımızın taburculuğu ertesi gün yaptığını duymaktayız. Ben şahsen bunu tavsiye etmiyorum. Çünkü bu tarz ameliyatlardan sonra en çok korkulan komplikasyon fistül gelişmesidir. Yani mideye atılan dikiş ya da zımba hattından kaçak olmasıdır. Bu, obezite ameliyatlarının en sık ve en ölümcül komplikasyonudur. Bilimsel yayınlara göre de kaçak riskinin en yüksek olduğu dönem operasyon sonrası ilk 48 saatlik dönemdir. Bu yüzden hastayı ilk 2 gün gözlem altında tutup, sonrasında radyolojik kaçak testi yapmak daha sonra da sıvı gıdaları tolere edebildiğini görüp öyle taburcu etmek kanımca uygun olan yaklaşımdır. Taburculuk sırasında hastaları uygulayacakları diyet ve uymaları gereken kurallar konusunda bilgilendiriyor ve tüm bu önerilerimizi yazılı olarak da kendilerine veriyoruz. 1, 3, 6 ve 12. aylarda hastalarımızı kontrole çağırıyoruz. Kontrollere gelmek, kilo verme döneminde vücutta oluşabilecek kayıpları tespit edip yerine koymak için olduğu kadar hastaların uyum ve motivasyonu için de önem teşkil ediyor."

Kaynak: Haber Kaynağı
Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim