• BIST 9049.36
  • Altın 2294.737
  • Dolar 32.3124
  • Euro 35.0799
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 25 °C

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklama yapıyor

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklama yapıyor
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, son günlerde Gülen Cemaati ile ilgili gündemde yer alan konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi.
YASADIŞI DİNLEMELER
 
Üzülerek söylemeliyim çok ciddi çelişkileri içiçe yaşıyoruz. Cumhurbaşkanının dinlendiği, başbakanın ofisine böcek konduğu meselesi gündemdeydi. İki yıl önce bu medyada gündeme geldiğinde, bir adrese bu olay havale edilmişti. Bunu her kim yaptıysa mutlaka yargıya taşınmalı ve ceza almalı demiştik. Yargıtay bir açıklamada bulundu bize henüz bu davayla alakalı intikal eden bir mesele yok dedi. Demek ki bu bir algı malzemesi olarak devreye konmuş ama bir şikayet bile yargıya intikal etmemiş. C.başkanını kim dinlemişse bunun bulunması işi sivil yapıların işi değildir. Bu yargının ve iktidarın işidir. İktidar var olan olumsuzluklardan şikayet merci değildir. Şikayetleri sonuçlandırmak merciidir. Dinlemişlerse kim dinlemiş onun soruşturulması gerekir. Gel gör ki, altı aydan bu yana, ancak teşkilatlı ve çok güçlü bir organizasyon yoluyla yapılan dinlemelerle ilgili Gülen ile ilgili bir dava açılmamışken  son 6 aydır Sayın Gülen'in dinlendiği ortaya çıktı. İllegal yollarla servis edilen dinleme kayıtlarını seçim meydanlarında toplu konuşmalarda malzeme yapacaksınız. Bunu ne insani ne siyasi ahlakla açıklayamayız. 
 
BAŞBAKAN'A SUİKAST GİRİŞİMİ
 
Toplumda kutuplaştırıcı dil bu kadar kullanılırsa, gerilimin bir dönem sonra şiddete evrilmesi her zaman bir risktir. Bu mevzuda da suikastların dillendirilmesi meselesi çok rahatsız edici ve ürkütücüdür. Şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuzu, bu olayların içinde yer almadığımızı her zaman ifade ettik. Bunların içerisinde bazılarının ifade ettiği gibi, bu suikastlar suni suikastlar mıdır, reel midir gibi bir tartışmaya gerek duymadan, her çeşidine tepkilerin konması gerekir. Artık demokratik tecrübelerimiz bizim şiddete bulaşmadan, nefret dili kullanmadan, birbirimizi anlamaya çalışarak, ortak noktalarımızı öne çıkararak bir anlaşma ve görüşmenin yollarının aranması lazım. Toplumda elbetteki herkes etkisi temsil ettiği makama göre değişşir. En yüksek sorumluluğu temsil edenler en yüksek sorumluluk sahibidir. Bize gelince, hizmetin varlığı bu ülkede uzlaşı barış ve birlikte yaşama kültürünü geliştirmeyi tesis etmeye dönük canhıraş uğraşmaktır. Bu değerlerin kaybolması riskini ifade etmeye dönük endişemiz vardır. Ne şahsi ne de zümrevi ne de birilerine cevap yetiştirmek gibi maksada matuf bu açıklamaları yapmıyoruz. 
 
HİZMET HUKUKA MÜRACAAT EDECEK
 
Benim bildiğim paralel yapıyla alakalı olarak bu ülkede mevcut var olan devletin dışında, farklı maksat taşıyan illegal yapılanma gücünü kanundan ve yasadan almayan, emir ve amirlerinin hiyerarşik yapısından görev çıkarmayan kim varsa, hukuken bunların çıkartılıp yargılanması gerektiğini söyledik. Bu mesele sıklıkla kullanılırken camianın kastedildiği, en ufak bir delil, olay ve vakıa olmadığı halde, sıklıkla bu kavramın kullanılması, hukuki bir sürecin alt yapısını hazırlamaktan ziyade, yıpratmaya dönük, algı yönetimi malzemesi olduğunu görüyoruz. Yarın hukuki bir soruşturma yapılırsa... Arzu ediyoruz ki hukuk sadece paralel yapılarla ilgili değil, yolsuzluk, dinleme, fişleme ve tasfiyelerle alakalı işlediği gibi paralel yapılarlal ilgili de işlemelidir. Hizmet 50 yıl içinde hiçbir zaman gizli bir ajandaya sahip olmadı. Yaptığı faaliyetleri kamuoyu önünde yaptı. Faaliyetlerinin temelini eğitim, hoşgörü ve diyalog ve ,insani yardımlar teşkil etti. Eğer bunları suç kavramına sokabilirseniz dava açabilirsiniz. ama bunların uluslar arası hukukta suç olmadığını, hukukun en basit tanımında bile suç olmadığını herkes anlar. Ama hizmete yakıştırılmak istenen çalışmalar olabilir mi, olabilir, ama hukukla ilgili sıkıntı yine hukuk yoluyla aşılır. Hizmet yine hukuka müracaat edecek ve duruşunu belirleyecektir. 
 
GAZETELERDE TEHDİT DİLİ KULLANAN KÜÇÜK KALEMLER VAR
 
Gazete köşelerinde tehdit dili kullanan küçük kalemler var. Bunların bu dili kullanmaları, başbakanlık teftiş kurulunda isimler kayıtlar var, içeriye alınacak, soruşturulacak, sorgulanacak, örgüt kapsamına alınacak gibi sözleri biz 28 şubat döneminde yaşadık. Bunlar anti demokratik dönemin sesleri. Biz bu seslere itibar etmiyoruz. Bu ülkede hukuk diyoruz, demokrasi diyoruz. Birileri varsın istediği tehdit dilini kullansın. Yıpratıcı propaganda dilini kullansın. Bunu kullananların geçmişte bugün sesleri duyulmadığı gibi, bugün kullananların sesleri de yarın duyulmayacaktır. 

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), son günlerde Gülen Cemaati ile ilgili gündemde yer alan konulara ilişkin Swiss Otel'de basın toplantısı düzenliyor.

İşte basın toplantısında yapılan açıklamalardan satırbaşları:

Yolsuzluk ve rüşvetten tutuklananlar için bile masumiyet karinesi geçerli iken hizmet hareketi ile ilgili delilsiz suçlamalar yapılması haksızlıktır.

Somut deliller var ise hukuk zemininde ele alınmalıdır. Hükümetin elinde delil varsa bir an önce yargıya teslim etmesini talep etmiştik. Yargıya mevzu teşkil eden bu iddiaların defalarca tekrar edilmesi evrensel hukukta ciddi yeri olan nefret suçudur.

Nefret dilinin ortak geleneğimizi bir arada yaşatma idealimizi toplumsal barışı örselediği aşikardır. Muhterem Fethullah Gülen'in kim olduğunu, 60 yıldan bu yana başta Erzurumlu hemşehrileri olmak üzere milyonlarca insan bilmektedir. İçişleri bakanının devlet terbiyesi ve nezaket dilini aşıp hakaret ve nefret ile kullandığı ifadeler siyaset tarihinin en talihsiz beyanları olarak hatırlanacaktır.

Gerekirse hareketi 2 polis bir savcıyla terör kapsamına sokarız iddiaları hala yetkili ağızlarca yalanlanmadı. Bazı hükümet yetkililerinin ve medyanın kullandığı dil akıllara karanlık senaryoları getirmektedir.

 

Toplumsal tahriklere zemin hazırlanmaktadır. Birilerinin asla tasvip edilmeyecek tepkiler vermesi ile hizmet camiasının terör örgütü kapsamına alınması için zemin oluşturulmak istenmektedir. Camiadan böyle bir proaktif tepki gelmeyecektir. Ama bu yönde eylemler üretenler olabilir. Cemaat üyeleri anayasal çerçeve ve demokratik hukuk devleti sınırlarından asla ayrılmayacaklardır. Hiçbir zaman gayri meşru yollara tevessül etmeyecektir. Müsbet hareket prensibini temel alan cemaat, onurlu her bireyin yaptığı ve yapacağı gibi hakkını ve hukukunu koruyacak ama kışkırtamaya asla gelmeyeceklerdir. 

Örgüt olarak ifa edilen şey hizmet camiasına kesilip biçilen bir elbise ise, 50 yıllık çalışmalarla örtüşmediği ve bu kıyafetin bu bedene uymadığı ortadadır. Ancak bu bir takım bilgi ve belgeler üretilerek yapılacaksa bu sadece camia için değil tüm Türkiye adına bir cinayettir. 

Hareket geçmişte de örgüt kapsamı ve çete tabirleri ile muhatap olmuştur. Özellikle vesayet döneminde bu kavramlarla yargıya intikal etmiş davalarla muhatap olmuştur. 7-8 yıllık davalar sonucunda o dönemde bile beraat etmiştir. Beraat ettiği meselelerle alakalı tekraren örgüt ve çete iddialarının gelmesi, bunun hukuki olmadığı hem de belge ve delil olmadığı halde, hala bu kavramların kullanılması, hukuki bir gerekçe değil, tamamen yıpratma ve algı yönetimine matuf kullanıldığının göstergesidir. 
 
CUMHURBAŞKANINI GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ
 
Cumhurbaşkanını bu konuda göreve çağırıyoruz. Yetkileri yasayla belirlenmiş durumdadır. En üst merciyi temsil ediyor. Devlet denetleme kurulu vasıtasıyla hukuksuzluklar, tasfiyeler, fişlemeler mevzuunda araştırmalar yapabilir ve hukukun işlerliğini temin edebilir. İktidar 76 milyonun iktidarı olmasına rağmen maalesef bugün taraf konumundadır. İktidarın taraf konumunda aslında ona ait çözmesi gereken meseleleri bu zeminde çözme imkanı olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla cumhurbaşkanının yasaların kendisine verdiği yetkileri kullanması gerektiğini düşünüyoruz. 
 
SÜLEYMAN İSİMLİ ŞAHISLA İLGİLİ SES KAYITLARI
 
Öncelikle son altı aydan bu yana gayri kanuni olarak sayın Gülen'in dinlendiğine dair avukatları bir açıklama yapmıştı. Hatta bu dinlemeler servis edilmeden önce bazı kasetlerin montajlanarak piyasaya sürüleceği konusunda uyarılar olmuştu. Bu açıklamalardan bir hafta sonra bu kasetlerin servis edildiğini ve kara propagandaya malzeme olacak şekilde içerik hazırlandığını görüyoruz. Süleyman denen bu şahsı 30 yıllık hizmet hayatımda ne gördüm ne de duydum ne de uslüp itibariyle hizmete uyduğunu söyleyemem. Hizmet siyaseti dizayn etme iddiasında değildir. Burada iddia edilenler birilerinin hizmete yakıştırdığı algıları perçinleyecek şekilde kurgulanmış bir konuşma metni olduğunu görüyoruz. Süleyman denen bu zatın ilgili ses kayıtlarının yayınlanmasından sonra bu şahsın hizmetle ilgisinin olmadığı, söylediklerinin de hizmetin üslubu ve gündemi olmadığı açıklandı. Sayın Gülen'i meslek hayatında bir çok insan ziyaret etmiştir. Ben bir çok defa farklı müşahadelerim oldu. Partilerinden ayrılmak isteyenlere Gülen'in ayrı bir proje maksadıyla bir şey söylediğini bilmiyorum. Hakan Şükür'ün Hocaefendi'ye ayrılmak istediğini ifade ettiğinde, "asla ayrılma, arkadaşların rahatsız olur" dediğine şahidiz. İstifa edenlerin kendi iradeleriyle istifa ettikleri ortadadır. Hatta İdris Bal, "Sayın Gülen'in talimatıyla ayrıldığıma dair bir delil varsa milletvekilliğinden de istifa etmeye hazırım" demiştir. Bunların bugünlerde söylenmesi kara propagandadan başka bir şey değildir. 
 
TUZLUKLAR VE VAİZ LOBİSİ, GÜLEN'İN TÜRKİYE'YE DÖNMESİ
 
Hocaefendi'nin öncelikle Mehmet Ali Şahin'in sözleriyle söyleyelim, orada kalmasıyla alakalı kendi ifadeleri olmuştu. Hatırlarsınız... Sağlık sebebiyle gitmişti fakat daha sonra ülkemde hizmet eden insanlar mağdur olacaksa dönmek istemiyorum demiş hatta cebri inzivayı tercih ettim demişti. Gerek başbakanın gerekse farklı siyasi kişilerin hocaefendiyi davet ettiklerini hatırlıyoruz. Benim varlığım hizmet eden insanları ve demokratik sürecin ihlaline bir vesile olmasından endişe ederim demişti. Bugün yaşadıklarımız aslında bizlere o ifade ettiği endişelerin o kadar küçük olmadığını net gösteriyor. 11 yıldan bu yana, mevcut iktidar sanki yeni güne doğmuş gibi kavram ve ifadelerini değiştirmiştir. Dikkatinizi çekmek isterim, hizmet 50 yıllık süresi içerisinde ilkelerinden en ufak bir tavizde bulunmadan söylem ve duruşuyla değişmeden bugüne gelmiştir. AK Parti ile ilişki ve teması da ilkeseldir. Bir menfaat bir iktidar paylaşımı bir beklenti veya varolan nimetlerinin taksimatı gibi bir hesabı asla olmamıştır. Tamamen ülkenin demokratikleşmesi, yeni anayasa, AB sürecine katkı, insan hak ve özgürlüklerindeki artış beklentisiyle desteklenmiştir. 17 aralıktan sonra AK Parti yepyeni söylem, çok farklı bir gündem ve kavramlarla karşımıza çıktı. Hizmet bugün yine aynı şeyleri söylüyor. Aynı ölçüleri müdafaa ediyor. Demokrasi hukuk ve insan hakları diyor. Fakat gelin görün ki 17 aralıktan sonra kullanılan ifadeler hele hele sanki yeni farkedilmiş gibi milli orduya kumpastan tutun, yanılmışız, içimize nüfuz etmişler, sözleri 11 yılllık geçmişi adeta görmezden gelen veya inkar eden bir duruşla söylenmesi esef vericidir. 
 
KİM TUZLUK FARKEDEMEMİŞ Mİ?
 
Bu ülkede 11 yıllık iktidarı hep hayırla yadettik, takdir ettik. O dönemde sayın Gülen'i ziyaret eden vekillerin her seferinde mutlu bir şekilde hatta emirleriniz var mı efendim üslubuyla konuştuklarını biliyoruz. 11 yıl içinde parlamentosunda kimin tuzluk kimin kaşıklık kimin ekmeklik olduğunu farkedemediler de 17 aralıktan sorna mı kimin tuzluk olduğunu farkettiler. Kendilerinin ısrarıyla hizmetten 2 kişinin varlığını ifade etmiştik. Onun dışındaki kişileri tamamen kendileri takdir etmişlerdir. Bu iki kişi ise en zor dönemde içerde kalmaya gayret ettiklerini ama dayanılmaz hale gelince kendi iradeleriyle istifa ettiklerini söyleyebiliriz. 

Yürünen 11 yıllık yol mu doğrudur yoksa 17 aralıktan sonra yürünen yol mu doğrudur. Kamuoyu vicdanına bırakıyorum. 
 

 

Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İstanbul Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim